Henüz okumaya devam ettiğim “Mükemmel Olmamanın Hediyeleri” isimli kitaptan edindiğim kıssadan hisselerce yazmak isterim ki;
“Hikayeni dinleme hakkını kim kazandı?”
.
Evet, yanlış duymadın. Bu bir hak ve bu hakkı kazanan kişi çok şanslı.
.
Peki ya sen? Sen acaba ne kadar şanslısın bu seçimden sonra? Hiç düşündün mü, utanç duyduğun belki, belki de övündüğün bu serüveni kime emanet ediyorum diye? Kaş yapayım derken gözünü çıkarmasınlar diye söylüyorum, yoksa hikâye de senin, seçtiklerin de.
.
Diyelim ki utandığın bir şey olsun anlatmaya çalıştığın; önce kendi içinde adını koydun mu mesela yaşadıklarının? Sahiplendin mi sonra, “bu benim hikâyem” diye? Ve son olarak, o idrak aşamasındaki direnci kırdın mı narin bileklerinle?
.
Hepsine cevabın evetse, hazırsın utancını yenmeye! Ama dikkat et, acımasızlık çok ucuz ve kolay erişilebilir bir yerde. İşte tam da bu sebeple, anlatmadan önce doğrulmalısın duygusal ayaklarının üzerinde…