Birinin kuyruğu ötekine değmeden ne güzel de uzanmışlar kendi hakimiyetlerince…
Her gün keyfim ve kahyası ile geçtiğimiz alt geçitte bugün mekânın sahipleri vardı; tam 4 tane köpek. Normalde ne kadar sevsem de korkarım ben köpeklerden. Zamanında kovalanmışlığım var metrelerce. Sahibi yanındaysa ve “bir şey yapmadığına ikna etmişse beni” köpeğin vay haline. Sev sev bıktırırım bu sefer de.
Neyse, bu köpekleri geçmek zorunda olduğum için işi keyfe çevirip aklımı dağıtmak istedim. Hem yürüdüm hem videoya çektim onları. Duruşlarından bir gram taviz vermeden minik göz süzmelerle uğurladılar beni yanlarından. Mutluluk sebebim, bana bir şey yapmamış olmalarından ziyade, korktuğum halde durumu keyfe çevirebildiğimi görmekti. Gerçi ben hep böyleydim; ortamda daha cesuru yoksa atlardım “asla yapamam” dediklerimin üzerine. Sanırım bu da öyleydi bir yerde…
Mesaim su gibi aktı akşamki programımın hevesiyle. Arkadaşımla yemek yiyecektik, proje konuşacaktık. Eeee o kadar Kadıköy’e gelmişiz belki bir iki de alışveriş yapacaktık. Nitekim de öyle oldu. Doyduk, tatlandık, yürüdük, vedalaştık…
Her zamanki yerinden arabamı almaya gidene kadar her şey çok güzeldi. Nedenini bilmediğim bir sebepten çalışmıyordu araba. Saat 21.00 suları, İstanbul serin. Yol yardım, uzaktan baba, yakından arkadaş desteği derken gecenin bir vakti vardım eve. Araba mı? Orada kaldı elbette…
İnsanın bi dur bi de koş noktası oluyor bence; her şeye yeterim deyip koşuyorken gücüm yok deyip duruyor. Durdum, kapı eşiğinde, kedim eşliğinde, sebepsizce görünen sebeplerle ağlamaya başladım.
Böyle zamanlarda insan kimi arasam diye düşünmüyor bence, bu otomatik bir kalp reaksiyonu oluyor…
Neyse detaylarda boğmayayım sizi, bir yerinden deneyimlemiş olabileceğiniz birkaç benzetmeyle anlatmak isterim o gece yaşadığım duygu durumlarını;
Muhteşem bir akşam için hazırlandınız, evden çıktınız. Tam lokantanın kapısından girerken kaymış paspasın altındaki mazgala giren ayakkabı topuğunuz artık sizinle değil… ŞOK!
Misafirleriniz geliyor akşama. Yemekler, pastalar, börekler. Her şey harika gidiyor. Balığı en son fırına atmayı planlıyorsunuz ki sıcacık olsun masada. Derken yazıyor arkadaşınız “Tatlım 37 dk gösteriyor navigasyon.” Oh, balık fırına girebilir. Girdi. Tam 12.dakikada elektriğin kesileceğini kim bilebilirdi… HÜSRAN.
Vizeler bitti. Final haftası. Şimdilik iyi gidiyorsunuz. Serde mükemmeliyetçilik var, hepsinden çıta üstü notlar almaya odaklısınız. Hazırsınız. Bu da güzel geçecek belli ki. O kadar çalıştınız. Sınav salonuna geldiniz, oturdunuz. Tahtada yazan yazıya gözünüz ilişene kadar kalp ritminiz normaldi: “Sınavda çıkacak konu başlıkları……” Ama, nasıl olur! Bu başlıklar değildi ki hocanın söylediği… KAYGI.
Vs vs vs.
Bir iki günde her şey düzeldi. Sebebi kesinlikle sahip olduğum kaynaklardı. Siz, siz olun, enerjiniz için başvurduğunuz “kaynaklarınızı” aktif ve çeşitli tutun.
Ne kaynağı, diyenlere; hayatınızda “size iyi gelen her şey” bir kaynaktır! Ve böyle zamanlarda özellikle ihtiyacınız olacaktır.
bazen sadece “o”na,
bazen onlara,
kimi zaman evdeki kek malzemelerine
belki de göz yaşınızı silecek bir peçeteye…
Buse.