Saat sabahın 6’yı az geçesi, karanlıktan bir aydınlık diyelim. Momo saçlarımın arasında miyavlıyor, hadi kalk der gibi…
Jet hızıyla Kadıköy’deyim. Metrobüs önümde duruyor. Adım atsam binecek, 2 sn daha dursam kapanan kapının aynasında üstümü başımı düzelteceğim. Kendine gel Buseeeee, deyip atladım içeriye. Pek tabi cam kenarı bir yere iliştim, ellerimde krem rengi eldivenlerimle.
“Yok canım uyumuyordur? Ayakta duramazdı yoksa. Yani ben hiç ayakta uyumamıştım, yanılıyor da olabilirdim aslında?” derken kontrol edemediği başının öne düşmesiyle o da uyandı ben de uyandım. O şekerlemesinden ben düşüncelerimden…
Kalkıp yerini vermek istiyor insan böyle zamanlarda ama yol çok uzun olunca da önce kendini düşünüyor. Bence olması gereken de bu. Yani şöyle, çok elzem bir durum değilse bencil değil de benci olmak lazım geliyor.
Neyse, duraklar arası şekerleme ile arkadaşımız gidedursun, ben camdan dışarıyı seyre devam edeyim: yüksek binalar, gaz pedalı pas tutacak arabalar, her metrekareye düşen telaşlı yayalar ve indirim satan reklam panoları…
Derken haşur huşur seslerle metrobüse atlayan orta yaşlı bir adam takıldı gözüme. “İşten çıkmış evine gidiyor. Akşam misafir gelecek belli ki, yoksa yalnız adama ya da çekirdek bir aileye çok fazla gelir elindeki poşetleri. Yüzü gülüyor. Demek günü güzel geçmiş ya da misafirleri pek sevdikleri…” diye içimden düşünürken “Bir sonraki durak Beşyol” sesiyle geldim kendime. Henüz sabahın erkeni; elleri poşet dolu bu adamcağız nasıl marketini yapmış da evine gidiyor olabilirdi ki… Orta kapıya yürürken güldüm kendime ve ayakta uyuyanın o değil de ben olduğumu fısıldamak istedim müsaade istediğim beyefendiye.
İndim, nefeslendim. Serin hava ne iyi geldi yüzüme. Dünden ezberlediğim sokaktan yürümeye başladım, sağa sola bakındım. Görsel biriydim nihayetinde ve neyi görürsem bir daha unutmayacaktım (ileride kentsel dönüşüme girmeyecekse). Tali yollara göz attım, olur da bir gün lazım olursa bileyim istedim. Daha kısası olur, daha tenhası, daha asfaltı yenisi ya da daha topraklısı. Az gittim uz gittim iki trafik lambası geçtim ve ana kapıya geldim. Tamam tamam merak etmeyin, buradan sonrasını çok hızlı geçeceğim.
Odun sobasında kızaran kestane görünümlü muhteşem bir orkide, “Tanrıdan Diledim” türküsünü seslendiren bir kutu çikolata, suda ıslanmış mor bir papatya, imza kalemi, ısmarlama kahve ve sayısız arama… Ne güzelsin sen ilk gün. Umut oldun bana!
Dönüş yolu.
Saat 18.47
Bir kedi çıktı yoluma. O da yorgundu, miyavlamasından belli…