“Bak 5’e kadar sayıyorum, son şansın!” deyip de 5 dememek için ne kadar sabrettiğimizi fark ettim bir an. Çünkü akıllarımızda hep aynı şey, “Ya tutarsa…”.
Neyi tutacak ki? Zamanı. Hayatı. Bizi. Seni. Kalemi. Elindekini, tabi ki elindekini…
Genelde de tutmaz insanoğlu ama biz yine de kıyamayız. Saymaya karar verişimize, sayarkenki umudumuza, hatta saydığımız rakamlara ve sonunda almak istediğimiz cevaba. Hiç kıyamayız…
Gelin biraz açalım bu konuyu. Eteklerimizdeki tüm buçuklu sayıları dökelim ortaya.
Hepimizin vardır saklambaç anıları. Hatırlayın, o zaman da hep buçukluydu saydıklarımız. Hatta gözümüzü açmadan son kez “önüm arkam sağım solum sobe” der öyle dönerdik arkamıza. Oyunda bile kıyamadık yani çocukluğumuza… Peki ya şimdi? Şimdi de ebe olanlar, bekleyenler, sevenler ve tabi çocuk kalanlar kıyamıyorlar o çocukluktan kalma duygulara.
Düşünün, öğretmensiniz. Tahtaya soruyu yazdınız ve başlattınız süreyi. Sonlara yaklaştıkça hatırlattınız. Ve son 10 saniye: 1-2-3-…….9, 9.50, 9,75… Bir türlü 10 çıkmıyor ağızdan. “Ya Mehmet son işlemini yapıyorsa, Eda’nın eli terledi heyecandan” diye vicdan yaptınız.
Annesiniz, babasınız. Belki dede, belki de babaanne. Yine dilinizde aynı sözcükler. “Kapıyı kilitleyeceğim, haydi! Bak çıkıyorum gelmiyorsan. Üçe kadar sayıyorum. 1-2-2.50…” Üç deyip de kapattınız mı o kapıyı, hiç sanmam. Diyelim ki kapattınız, iki merdiven inip arkanıza baktınız mı? Kesinlikle evet!
Olayın bir de şu boyutu var aslında. Karşıdakine buçuklu sayılarla zaman tanırken kendimize umut kapısı açtığımızın kaçımız farkında acaba. Ya da bu farkındalıkla kaçımız yüzleşiyor ve farkındalığı kabulleniyoruz. Sadece şunu sorun kendinize, “benim saymalarım kime ve ne zaman başlıyor” diye. Sonra, cevabın aklınızda açtığı yatağa girin ve rahatça uzanın derim ben. Biraz izleyin kendi iç dünyanızı. Bakın bakalım o buçuklu sayıların kanatları hangi yöne çırpınıp duruyor. Hangi bahçede kök salmışlar ve hangi umutlara tutunmuşlar. En istedikleriniz olmadığında mı filizlenmiş o buçuklu saymalar, yoksa en bekledikleriniz henüz gelmediğinde mi? Her şeye net konuşan dillerinize ne zaman sus inmiş, bir bakın bakalım. Kıyamayıp “zaman tanıdığınız” mı, “zaman tanıdığınızdan bekledikleriniz” mi?
Umut etmek güzel şey. Ama buçuklu sayılara umut bağlayarak yaşamak zor şey. Saymayın. Bırakın.
Yeşerecekse o umut, gelecekse o çocuk, çözülecekse o soru, sayıları karıştırmayın.
Siz anne olun, öğretmen olun, dede ile yürüyen babaanne olun. Ama “sayan” olmayın.
Evet, ben, Buse. Buçuklu sayılarla büyüdüm, buçuklu sayılarla mesleğimi yürüttüm. Ve biliyorum ki sevdiklerime hep buçuklu sayılarla zaman tanıdım. Umutlarımı tuttum o buçuklu sayılara bağladım. Sayılar bir türlü yerine ulaşmayınca da kendime geç kaldım.
Peki ya şimdi?
Saymadım.
Yakaladım.
SOBE!