Henüz kırkına gelmeden bozulan gözlerimin sebebi, yıllarca okumaya çalıştığım ve sonrasında alıştığım satır araları…
Yazanlara hürmetlerimi iletmekle başlayayım satırlarıma, araları sadece isteyen ve anlayana.
Ben de bilirdim okuyup geçmeyi hem daha kısa hem daha özetli. Anlaşılanın kâfi geldiği, imaların yurtsuz kaldığı yazılarla muhatap olmayı.
Bilirdim.
Bilmedim ama.
Bildirmediler belki de.
Bilmem için zemin değil, bilememem için parsel parsel toprak verdiler elime. Üzerime düşeni yapıp işledim toprağı güzelce. Ektim, biçtim mevsiminde. Hakkını fazlasıyla verdim üç satır yazıp da 5 satır anlam isteyenlere.
Okuma alışkanlığı kazandım, bir de üstüne destan yazdım kalemimce…
Sahi kendimi tanıtmadım sizlere.
Merhaba,
Ben Buse.
Okuduğunuz kadarıyla anlamışsınızdır başım oldukça dertte satır arası iletilerle. Anladığım, herkes çok yorulmuş düz anlatımdan. Duygularına karşılık gelen sözcüklerin TDK’de anlamını aramaktan.
Bugün başka yazmak ve bambaşka okutmak istedim. Satır arası değil hem de, satır başı olsun her biri size. Bunlar benim lügatım, sizinkinin üzerine afiyetle…
SEVGİ: barınağı -vicdan- olan, iç ve dış etkilerden bağımsız tek başına cumhuriyet.
SAYGI: popüler kavgaların yılbaşı süsü.
EMPATİ: iletişimde ritmi yakalamak için gerekli halay başı.
OKUMAK: “-mış gibi”nin sosyal ortamlardaki “hashtag”i
GÖZ YAŞI: karşıdakinde anlamını yitirmiş rimel akıtıcı.
SUSMAK: bitti demenin kalın ünlücesi.
SABIR: ‘seni de kendim gibi sanıyorum’ demenin zaman ölçü birimi.
ÇİZGİ: kırmızısı da olan sınır belirteci.
BEKLENTİ: kendi kul hakkınıza girdiğinizin göstergesi.
VE GÜLMEK: her anın şifacı mantrası.
Peki ya yazıyı buraya kadar okuyanın kazancı?
Göl olacak öngörüsünün bir damlası…