“KAVUNİÇİ” idi yeni kelimeleri.
Kavun, dedi Özgür her zamanki muzip tavrıyla. Çivi, dedi Ozan ve Tülay ekledi, avuç. Buse’den henüz ses yoktu.
İlk defa susuyordu. 29 harfin hepsini yutmuş gibiydi. Diğerleri üretmeye devam ediyordu; çini, çan, kin… Derken “çocukluğum” dedi Buse. Yanağındaki çukurlara gün doğmuştu… Tamam da bilmecenin kuralına uymuyordu ki bu sözcük. Tüm harflerin “kavuniçi”nde olması gerekiyordu. Kimsenin bir şey sormasına gerek kalmadan anlatmaya başladı Buse.
Köyün en güzel eviydi nenemin evi. Kırık duvarları, akan çatısı ve lekelenmiş boyasıyla. Her yaz giderdim. Bahçesindeki çeşmeye takılı hortumla sulardım ortancaları. Bir de eşiğe öncülük eden beton girişi yıkardım. En büyük zevkimdi oraya gelen tavukları izlemek. Birkaç oyuk vardı betonda. Malum yıllar geçtikçe kırılmıştı yer yer. Nenemin de eli sıva tutmamıştı ki doldursun içlerini. Kimseden de istememişti. İyi ki de istememiş, yoksa oyuklara dolan suya gelen tavukları nasıl izlerdim… Gıt gıt diyerek gelip içerlerdi sularını. Minicik ayaklarında getirdikleri çamur da hediyeleri olurdu bize. Allah var nenem de onlara hiç “kışt” demezdi. Ben de demedim. Nenem ne ekerse ben onu biçerdim…
Annem, yazları şehri ve onları bırakıp da köye neden gittiğime hiç anlam veremezdi. Ve anlam veremediği için de valizime ne koyacağını bilemezdi. Yine ne koyacağını bilemediği bir yaz günü karar vermişti nenem bana terlik almaya. Sokak arasında gezen çerçiyi durdurmuş “Ver bakalım benim kuzuma güzel bir terlik.” demişti. Ayak numarama uygun terlikleri bir bir önüme dizerken satıcı, benim gözüme el arabasına asılı “kavuniçi” terlik takılmıştı.
“O senin ayağına olmaz güzel kız, bir numara küçük.” dediğinde ne söylediyse gözlerim, nenem hemen söze karıştı. Sustuklarımı okurdu o benim, o gün de okumuştu.
“Giysin bakalım hele, belki olur.” diyerek… Ayağıma olsun diye parmaklarımı içe kıvırışımı dün gibi hatırlıyorum.
“Seneye yenisini alırız, kaç para bu?” der demez boynuna atlayıp öpmüştüm nenemi. Üzerinden kaç yaz geçti, ben o kavuniçi terliklerimden hiç vaz geçmedim. Hem de ayaklarım önden toprağa, topuklarım arkadan betona basa basa…
3 yıl oldu nenemi kaybedeli. Evi hala duruyor. Her yaz gidiyorum ortancaları sulamaya, komşu tavukları için oyuklara su koymaya.
Terliklerim mi? Evin briket duvarına çakılı iki çivide asılı duruyor hala. Numarası küçük ama anısı çok büyük…
Eveeettt, tamam neyse söylüyorum kelimemi; “kivi”…